7 Ocak 2011 Cuma

TARA

Çok güzel bir gündü.
www.balthazarny.com 'da kahvaltı... Ardından www.rmanyc.org ziyareti.

Ve başka bir dünyanın keşfi. 
Dahası "White Tara" ile buluşma. 
"Compassion, long life, healing and serenity"... Gel de tapma!


4 Ocak 2011 Salı

Vıcık Vıcık Mutluluk Pompalarına Karşı


Dilek ne zamandır "oku bu yazıyı" diyordu ve ben unutuyordum. Kısmet bugüneymiş...

Bir başka "Can" yazmış. Dündar olan.
Çok alıntı dolmaya başladı bloguma ama paylaşmak ve benim kayıtlarımda kalıcı kılmak adına ekliyorum.

KARAMSARLIĞA ÖVGÜ

30.11.2009 

Son yıllarda, adını bile bilmediğim yayınevlerinden “mutluluk” kitapları yağıyor. Kütüphanemin birkaç rafı, kapağını bile kaldırmadığım pembe kitaplarla dolu:
“Pozitif Düşüncenin Gücü”…
“Olumlu Düşün, Olumlu Olsun”…
“Kendini İleri Fırlat!” vs…
Sanki kitap değil, enerji içeceği rafı…

* * *

Meğer bu, benim kütüphaneye özgü bir tuhaflık değilmiş.
Psychology Today dergisine göre ABD’de son 10 yılda “mutluluk” konusunda basılan kitap sayısı 50’den 2000’e çıkmış.
Amerikalılar yaşayamadıklarının kitabını yazıyor galiba…
Hayat kasvete büründükçe pozitif düşünce tacirlerine (pardon; “yaşam koçları”na) rağbet artıyor.
Ve mütemadi olumlu düşünce ıkınması, bünyede daimi saadet kabızlığı yaratıyor.

* * *

Amerikalı feminist Barbara Ehrenreich‘in son kitabının adı: “Hababam Pozitif Düşünce Pompalamak Amerika’yı Nasıl Mahvetti?”
Ehrenreich, “Pozitif düşünürseniz şirketi kurtarabilir, terfi edebilir, kanseri yenebilirsiniz” şeklindeki yanılsamanın, insanların sorunları görmesini engellediği gibi, uyarılara karşı da sağırlaştırdığını, harekete geçme potansiyelini felç ettiğini söylüyor.
New York Times’a anlattığına göre, kanser olduğunda asıl mücadeleyi, “aptal pembe kurdeleler”e, “Hayat limon dağıttığında bir gülücük sık” türü sevgi kelebeği sloganlarave “Neşeli ol. Başına geleni kabullen. Yoksa iyileşemezsin” gibi öğütlere karşı vermiş.

* * *

Toplumsal bilinç daralmasının ve örgütlü toplumun dağıtılmasının doğal sonucu olarak çoğumuz “Her şey bende bitiyor. İyimser düşünürsem dünyamı değiştirebilirim”yanılsamasına sürüklendik.
Kriz patlayınca böyle düşünenlerin bazısı intihar edip dünyayı değiştiremeden dünya değiştirdi.
Çoğu da işsiz kaldı.
Hakikatle alakamız neredeyse kopma raddesine gelmişken bastıran kriz, pozitif harikalar diyarının konforlu barınaklarını yıktı.
Gerçeğin tufanı, zihinleri uyuşturan pembe bulutu dağıttı.
Pembe dizilerin yerini “Krizden ne öğrendik” kitapları aldı.

* * *

Kötümserliği yücelttiğim sanılmasın…
Tepkisel bir karamsarlığın, şarlatan bir iyimserlikten daha özgürleştirici olduğuna inanıyorum sadece…
İçi boş “Pozitif ol” şırıngası, “Bu yanlış sistemin tuğlalarından biri ol” kandırmacasına denk düşüyordu.
O sistemi tanıyanlar, yani “negatif” olanlar ise bizi bekleyen sancılardan haberdardılar. O yüzden de yıkılmadılar.
Demem o ki, habire göz boyayıcı başarı öyküleri anlatmaya, kendimizi ileri fırlatmaya filan değil, tarihin akış mantığını doğru kavramaya, koşulları akılcı okumaya ve o koşullarda insanın dönüştürücü rolünü bilinçle oynamaya ihtiyacımız var.
Pozitif düşünme!
Politik düşün!

* * *

Son sözü “karamsarlığın filozofu” Nietzsche’ye bırakayım:
“Ortalama insan gözünün görme gücü, belli bir sınırın ötesinde incelip ufalmış olan kötülüğü göremez. Orada iyiliğin alanının başladığını sanır. Göz ne denli zayıfsa iyiliğin sahası da o denli büyük görünür. Halkın ve çocukların bitmez tükenmez neşesi bundandır; büyük düşünürlerin asık suratlılığı ve ümitsizliği de…”

Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim...

Can Yücel yazmış, ben de imzaladım :) 


Asla sevmediğim birine ‘seni seviyorum’ demedim. Ya da asla birini severken karşılığını beklemedim. Dostluğuma değer biçmedim, sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim. Sevdiysem sonuna kadar gittim, bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim. Bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım. Ama ‘hata insana mahsustur’ dedim.

Affettim, af diledim. Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yine de affettim. Onlar belki beni saflıkla yargıladılar. Belki de içten içe sinsice güldüler. Ama asıl unuttukları şuydu; ben aldanmadım. Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar: Bir insan kaybının ne olduğunu bilemedikleri için, kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için. Oysa ben hiç insan kaybetmedim. Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim, o kadar.

1 Ocak 2011 Cumartesi

Yeniden...



Yaşananların çoğu
Kendi ufuklarında
Yavaş yavaş solar
Yürek yeniden doğar.
Aynı yerden değil
Yeniden...