30 Eylül 2011 Cuma

Elastica

Ravioli yaparken fonda çalan "Radyo Eksen"in hediyesi. Nefis...

Garip Ama Gerçek

Ben artık sertifikalı bir aşçıyım!
Bu konu ile ilgili uzuuuun bir yazı yazmak istiyorum aslında. 
Ama demliyorum konuları.
Çok eğlendim. Çok. 

16 Eylül 2011 Cuma

KESİNLİKLE!

"Laws and rules are made for the average man." Frank Lloyd Wright

Bindim bir alamete...

Dun cok kotuydum. Bu sabah sporda kendimleydim ve giderek iyilestim. Spordan cikarken de cok iyiydim. Kendi kendime dedim ki: "Kendini sev ve egit. Sonrasinda hayat seni kucaklar."
Aslinda ingilizce idi cumleler. Nedense. Bu aralar ingilizce bir roman okuyorum. Saniyorum onun etkisi var dusunce formatimda. "Love yourself. Train yourself. Life will embrace you inherently."
Tabii ki ipod falima da baktim. Ilk turkce sarki gunun anlam ve onemini belirleyecekti.
Tuttu sayilir...
http://m.youtube.com/#/watch?v=Xpy1bDr8Ii4

13 Eylül 2011 Salı

Kendimle bas etmeye calisiyordum tam da :)

"Kişinin kendine ettiğini sarhoş edemez, ayyaş edemez, mezar soyan nebbaş edemez. Kişinin kendine ettiğini edemez kişiye hiçbir fani. Tutmazsa gerçek dost elini kendi kendiyle baş edemez."

(Hz. Mevlânâ Celaleddin Rûmi)

11 Eylül 2011 Pazar

Ben de Meleklere İnanıyorum

Bugün sporda dersimi beklerken ipodumda shuffle yaptım ve fal tuttum.

Fallara inanmaya meyilim zaten vardı. Falsız kalmam artık :)

Sözleri ile...

I have a dream

I have a dream, a song to sing, to help me cope with anything
If you see the wonder of the fairy tale
You can take the future even if you fail
I believe in angels, something good in everything I see
I believe in angels, when I know the time is right for me
I'll cross the stream, I have a dream

I have a dream, a fantasy, to help me through reality
And my destination makes it worth the while
Pushing through the darkness still another mile
I believe in angels, something good in everything I see


I believe in angels, when I know the time is right for me
I'll cross the stream, I have a dream
I'll cross the stream, I have a dream

I have a dream, a song to sing, to help me cope with anything
If you see the wonder of a fairy tale
You can take the future even if you fail
I believe in angels, something good in everything I see
I believe in angels, when I know the time is right for me
I'll cross the stream, I have a dream
I'll cross the stream, I have a dream





Bakmazsak Göremeyiz

Bazen zaman geçmek bilmiyor.
Bazen de zaman geçmesin istiyorum.
Bazı yerler, bazı insanlar zaman dursun dedirtiyor.
Trafikte zaman geçmek bilmez genelde. Ama bugün keşke daha da yavaş aksa trafik dedim. Gördüğüm her bir noktanın güzelliğine doyamadan aktı gitti malesef. Dolmabahçe'ye inen yokuşta gördüğüm saat kulesi ve cami dolunayın ışığında, dolunayın ışığı denizde, boğaz köprüsü bunların solunda şıkır şıkır ışıklarıyla ve derken ben köprünün üstünde nereye bakacağımı şaşırmış bir halde... Tanrı'ya şükrettim. Hepsi için. Hepsini görebildiğim ve görmeme izin verdiği için.
Gamsız baykuş değilim, ama fırsatları değerlendirmeye çalışıyorum. Bakmazsam göremem. Sadece bakmayı bilmek lazım belki de.


* Bu şehirle ilgili gel-gitlerim, şehirle yaşadağım sado-mazo ilişkim, bu şiddetli geçimliliğim...
Hep baştan çıkarıcı "İstanbul" yüzünden. 
Herşeye rağmen... 
Hala İstanbul. 



Truth against the world...

5 Eylül 2011 Pazartesi

Love is moral even without legal marriage.
But marriage is immoral without love.

3 Eylül 2011 Cumartesi

Biraz tuzlu su, biraz uyku.
Biraz şarkı, biraz rakı.
Geldi benim tatilimin zamanı!
Ve şarkının adı "Bodrum olmayan bir Ege kıyısı".
Zira Bodrum'un çivisi çıktı.

2 Eylül 2011 Cuma

Tekzip

Bir türlü yazamadım, son yazımdan sonra yaşadıklarımı...


Ne kadar da "havalı" yazmışım: "... herşeyi seçme özgürlüğüne sahibim. Dahası var mı? Bundan büyük zenginlik var mı?" diye. İlahi bir yerlerden cevap hiç gecikmedi. O gecenin sabah ile buluşmasına az bir zaman kala geldi cevap.


Sabah saatler bile 3:15'i göstermeye üşenirken, nereden geldiğini anlamaya fırsat bulamadığım ses ile yatağımdan fırladım. Kalbim kulaklarımdan çıkmasın diye kulaklarımı tuttuğumu hatırlıyorum. O çarpıntı ve refleks ile pencereye yöneldim. Yan apartmanın sokak kapısında bir kadın duvara yaslanmış ayakta durmaya çalışıyor, sonradan kocası olduğunu anladığımız adam da bir kapıya, bir kadına bir sokağa yönelip, durmaksızın küfür ediyor. Bilimum bayram ve tatil kombinasyonları nedeni ile terk edilmiş olan sokağımızda acaba bir tek ben miyim bunları seyreden diye düşünüyorum. Neyse... Adam bir ara kapıyı yumrukluyor. Göremiyorum kapının tamamını ama bir kısmı cam diye hatırlıyorum. Adam vuruyor ama şangırtı olmuyor. Beklentimde yalnız değilmişim demek ki gaipten bir ses ile irkiliyoruz; ben de olayın kahramanı güdük de. "Lan bi daha vursana kapıya öyle?!" diyor bir ses başka bir apartmandan. Gülmemek elde değil. Zira güdük vursa cama bir daha, kırıp camı anlayacak dünyanın kaç bucak olduğunu. Bitecek böylece dalkavukluk şovu. Hem de ilahi bir adaletle. Ancak vurmuyor ve sesin kaynağına okkalı bir küfür gönderiyor. Uzaktan uzağa laf atmalar devam ederken, mahalleyi bir anda kırmızı ve mavi ışıklar sarıyor. Bir an oğlanları kaldırsam da polis şovu görseler diye düşünüyorum. Sonra olayın vehametini hatırlayıp onların uyanmamasına seviniyorum. Polis sayısına bakılırsa Kaddafi bizim yan apartmanda! Sayabildiğim 20 polis var. 5 tane de araba. 2 tanesi Amerikan filmlerindeki gibi sokağı verev kesmiş. Kaddafi kaçmasın diye :P Güdük o arada bütün zillere bastığı için kapıyı birine açtırmış. Kadını, kedi gibi içeri sıvışıverirken görüyorum son anda. Kedi olsa daha akıllı davranır bu tehlikeli hayvanın tuzağına düşüp içeri gitmezdi tahminimce. Neyse... Polisler adamın etrafını sarınca, espritüel komşu az önceki atışmanın intikamını locasından almak istiyor ve "götürün bu herifi burdan" gibi bir yorumla güdüğü tekrar tetikliyor. Bir an "tamam şimdi uçuşa geçecek güdük" diyorum. Polislerin de müdahelesi ile yatışıyor neyse ki. Adamın savunması şöyle oluyor- locamdan herşey mükemmel duyuluyordu zira: "Ne var memur bey o benim karım!". Ve bu savunma ile 20 polisin 10'u adeta komut almış gibi arkalarını dönüyor ve arabalarına binip uzaklaşıyorlar. Kalan 10 tanesi ile muhabbet devam ediyor. Adam karısının sarhoş olduğunu, kendisinin de "bir birası olduğunu" söylüyor. "Genelde bir bira içerim bu akşam o da yok" veya "içtim o da alt tarafı bira" filan mı demek istedi bilemiyorum. Eğer bu gece içmedim demeye getiriyorsa, geri kalanı ya burundan, ya damardan gitmiş olsa gerek ki körkütük değil düdük gibi çığırtkan güdük. 


Ben sıkıldım ama adamın akibetini merak ettiğimden bekledim. Eğer polisler bu tantanaya rağmen olayı sadece "karı-koca kavgası" olarak algılayıp adamı bırakacak olsalardı, gelen ekiplerin izini sürüp polisleri şikayet edecektim. Benzer olaylara tanıklığım olmuştu. O zamandan kalma bir hırsım var. Ama neyse ki adamı götürdüler.


Ben böylece seçmediğim insanlarla, seçmediğim bir zaman da, seçmediğim bir şekilde burun buruna geldim. Hani demişim ya seçme özgürlüğüm var, dahası var mı, bundan büyük zenginlik var mı filan diye?! Pek de zengin değilmişim meğer :( 
Güldüm kendime şimdi :)


Ez cümle: Büyük lokma ye büyük söz söyleme :) (Bir önceki yazıma ithafen) Seçemiyoruz bir sürü şeyi tabii ki!!!