Ben salonda koşmaya alışmışım.
Sabah gökyüzünü pırıl pırıl görünce sahile indim koşmaya. Lodos sanırım. Denizden esen rüzgarın koşunun konforunu bu denli bozabileceğini düşünmeksizin, tedbirsizim...
Üşümedim. Eldivenim bile vardı. Amma ve lakin saçımı toplayabileceğim ne toka ne bere... Hiçbirşey almamışım. Kapşonum da işe yaramadı. Saçlarım bir gözüme, bir burnuma girdi. Hiç olmadı dudak kremime yapıştı! Ipodun kulaklığı bir düştü, bir taktım. Bir koştum, bir yürüdüm. Rüzgarın durumuna göre. Rüzgar tam karşıya denk geldi mi.... Tutmayın beni! Saçlarımı savura savura, rüzgara/dirence karşı koşu! Denemeyen varsa denesin. Ve görsün, yaşasın bu hazzı. Bu arada sevindim tabii, saçlarım meğer ne kadar da uzamış meğer diye düşünerek :))
Aslında bana ne düşündürdü bu tecrübe... Indoors ile outdoors çok farklı. Indoors: Steril. Outdoors: Gerçek. Hazırlıklı olmak için yaşamak gerek. İkisi de koşu belki. Ama outdoors, hem durum stabil değil, hem de multifaktöriyel. Onun içindir ki ben yavrularımı outdoors yetiştirmek istiyorum, steriliteden uzak... Çok da mikroplara bulaşmadan elbette! Zor zanaat bu memlekette...
Sahil yolu da bizim memleket diyerek, Tanrı'ya şükrettim bir kez daha tüm gördüklerim, duyduklarım, hissettiklerim ve hissedebildiklerim için...
Cumartesi başladı ve ben eve kaçtım.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder