
Büyükada'daydık. Kalabalık bir gruptuk. 3 kuşak. Anneanne, 2 kızı ve torunları olarak... Gideceğimiz yere fayton ile gittik. Dönerken de faytonla döndük. Ancak dönüşte adanın "akşam trafiği" yoğundu ve fayton bulmak zordu. Nasıl olduysa boş bir fayton bize doğru geliyordu ve ben yaklaşan faytonu kullanan kişiye "Boş musunuz?" dediğimde, beni şaşırtacak denli güleryüzlü, hoş bir insan "Sizi almaya geliyordum zaten" dedi. Vuruldum. Bahsettiğim grup olarak faytona yerleştik. Büyük oğlum Kayra faytoncunun tam arkasından atlara bakıyordu. Faytoncu da baktığını hissetmiş gibi arkasına baktı. Birkaç kere daha bakınca rahatsız ettik zannettim. Ama o Kayra'ya yanına gelmek isteyip istemediğini sordu. Kayra çekinerek "Hayır" dediğinde, faytoncu ustalıkla Kayra'yı kucaklayıp yanına oturtuverdi. Kayra'nın tabii ki hoşuna gitmişti. Birlikte kullandılar faytonu. Bir ara yolda bir kalabalık gördük. Çocuklar şaşkınlık içinde kalabalığa doğru baktılar. Bir at yerde yatmış, etrafta insanlar toplanmış, atı kaldırmak üzere bir kaldıraç gelmişti. Yeğenim Defne telaşla "N'olmuş?! Ne olur ölmesin!" diye bağırınca benim küçükler de endişe ve neredeyse yaş dolu gözlerle ata bakmaya başladılar. Faytoncu, kendinden emin bir şekilde, "Kilosu var bakın. Yokuşu çıkınca yorulmuş. İğne yapıyorlar. Dinlenince kalkar." dedi. Küçükler sevinmişti bile. Defne de rahatlamış gözüktü.
Faytondan indiğimizde faytoncunun adını sordum. Adıyla teşekkür edebilelim diye.
"Doğan benim adım" dedi.
Ben onu tanıdığıma çok sevindim. O bana Tanrı'nın bugünkü hediyesiydi.
Çocuklar faytona bayılır ve 'benimkilerin' araba dışında bir taşıt görmelerine sevindim.
YanıtlaSilKerem'in yüzü gözümün önüne geldi okurken...
Bir kere de beraber gidelim...
YanıtlaSil